12 Yaşında Parkinson’a Yakalandı, Şifayı Türkiye’de Buldu

Yaşlılık hastalığı olarak bilinen Parkinson’a 12 yaşında yakalandı. Daha çocuk yaşta iken hastalık yüzünden katılık, tutukluk, hareket etme güçlüğü yaşayan Enes Kaycı’nın bulgularının ilerlemesi ile hayatı derinden etkilendi. Hem okul hem iş hayatında problemler yaşayan Kaycı’nın mücadeleci ruhu ve hayata tutunma çabası onu pes ettirmedi ve tedavi için Almanya’dan İstanbul’a geldi. Medipol Üniversitesi Parkinson Hastalığı ve Hareket Bozuklukları Merkezi’nde (PARMER) Beyin ve Sinir Cerrahi Uzmanı Doç.Dr.Ali Zırh tarafından başarı ile gerçekleştirilen beyin pili takılması ameliyatı ile yıllardır yaşayamadığı hayatına, ailesi ile birlikte kaldığı yerden devam ediyor.

Parkinson

Parkinson’un genellikle ileri yaş hastalığı olduğunu vurgulayan Dr. Zırh: “Parkinson beyinde “dopamin” adı verilen bir maddenin azalmasıyla; hareketlerde yavaşlama, küçük adımlarla öne eğik yürüme, varsa vücudun bir yanında ‘para sayar’ tarzda diye tarif edebileceğimiz istirahat titremesi, yüz hatlarında donukluk, ‘maske yüz’ dediğimiz değişim ile seyreden bir ileri yaş hastalığıdır. Genelde Parkinson hastalığı toplumda 62-65 yaş üzerinde her 200-300 kişiden birinde görülen ve yaş ilerledikçe görülme sıklığı artan bir hastalıktır. Hepimiz 120 yaşına kadar yaşarsak az ya da çok hepimizde Parkinson bulguları olacaktır. Ancak %10-15 kadar hastada Parkinson 50’li 40’lı yaşlardan daha önce de görülebiliyor. Biz buna “Genç Yaşta Görülen Parkinson Hastalığı” diyoruz. Nadiren çocuk yaşlarda da ortaya çıkabiliyor. Enes Bey de o hastalardan biri.”

Almanya’da yaşayan Enes Kaycı çocuk yaşta, 12 yaşında iken, Parkinson olduğunu öğrendi. Parkinson yüzünden hayatı derinden etkilenen Kaycı, hastalık sürecini şu sözlerle anlattı: “Bu yüzden toplum içine çıkmak, okula gitmek, derslere girmek istemiyordum. Üniversiteye hazırlanırken hastalığın etkilerinden dolayı fiziksel olarak çok zorluk yaşadım. Buna rağmen üniversite sınavını kazandım. Sınavlarda yeri geldi başarısız oldum, yeri geldi başarılı oldum ama çok çalışarak mezun oldum. Hayatımın en zor anlarından birini de çalışma hayatında yaşadım. Parkinson’un etkilerinden ötürü işe alınmamın doğru bulunmadığını ve genellikle reddedildiğimi hiç unutmuyorum.”

“Ameliyat günüm benim ikinci doğum günüm”

Tedavi için Almanya’dan Türkiye’ye gelen Kaycı: “Bir kızım var. Hastalık bazı şeylere neden oluyor, hayatımda kısıtlama yapıyordu. Kızım bana evin içindeyken saklambaç oynayalım derdi ve o koltuktan kalkamamanın duygusunu anlatamam. Kızımla doya doya eğlenip hayatı yaşamak istiyorum. Ameliyat günüm benim ikinci doğum günüm. Ameliyat esnasında gerginliğimi doktorumla birlikte şarkı söyleyerek hafiflettim. Çok güzel bir ameliyat geçtiğini söyleyebilirim hem konuşa konuşa hem de şarkı eşliğinde… Ameliyat sonrası henüz pilim dahi açılmamışken kendimi çok iyi hissettim. Elektrotların etkisini hissedebiliyordum. Pilim açılmadan bile elektrotların etkisinin bu kadar iyi olması beni çok daha heyecanlandırmıştı.

Şunu açık yüreklilikle söyleyebilirim ki, ameliyattan önce ilaçlarımın adeti 12 ila 15 arası değişiyordu; şu an sadece birkaç ilaç kullanıyorum. Ameliyat sonrası adeta yeniden doğdum. Artık kızımla rahatlıkla saklambaç oynayabileceğim, işe başlayabileceğim ve yapamadığım her şeyi gerçekleştireceğim. Başta doktorum Ali Bey olmak üzere, ameliyathane ekibine ve nöroloji hocalarıma çok teşekkür ederim.” dedi.

Ameliyat hasta ile sohbet ederek, konuşarak gerçekleşiyor

Operasyonu başarı ile gerçekleştiren Dr. Zırh: “Hastamız Enes Kaycı, Parkinson’a 12 yaşında yakalandı. Hastalık önce vücudunun sağ tarafında katılık, yavaşlık, hareket etme güçlüğü şikayetleri ile başlamış olup, bu 10 yıllık süreçte vücudunun sol yanına ve bütün vücuduna yayılmaya devam etti. Zaman içerisinde ilaçlara verdiği cevap azaldı. Çok yüksek dozda ve sıklıkla ilaç almasına rağmen çok kısa süreli bir iyileşme yaşıyordu. Uzun yıllar ve yoğun ilaç kullanımı sebebi ile ilacın yan etkileri artmış, motor yan etkiler denilen istem dışı hareketler de ortaya çıkıyordu. 

Bizim gördüğümüzde yaşam kalitesi oldukça düşmüş; ancak başkalarının yardım ve desteğiyle hareket edebilen bir hastaydı. Gerekli değerlendirmeler sonunda beyin pili takılması ameliyatını planladık. Beyin pilleri, beynin içerisine yerleştirdiğimiz iki ince elektrot, birer uzatma kablosu ve göğüste kalp pili gibi cilt altına yerleştirdiğimiz bir sistemden oluşuyor. Ameliyatın başarılı olabilmesi için beynin içerisindeki 2-3 mm çapındaki bir anatomik oluşumu bulup oraya beyin pili elektrotunu yerleştirmek gerekiyor. Bu ameliyatları hasta uyanık iken, konuşarak ve hasta ile sohbet ederek gerçekleştiriyoruz. Beyinde önce hücrelerin yerini bulacak haritalama işlemlerimizi yapıyor, hastamızla karşılıklı iletişim kurarak hangi hücrenin, hangi bölgenin hastalıktan daha sorumlu olduğunu bulmaya çalışıyor, sonrasında da beyin pili elektrotlarımızı yerleştiriyoruz. Beyin pili ameliyatından sonra 2-3 haftalık bir pil programlama süreci oluyor. Bu süreçte o hastaya en uygun gelecek pil ayarlarını yapıyoruz, sonrasında ise hastalarımız mezun oluyorlar.10-15 yıllık bir hastayı ameliyat ettiğimizde hastayı birinci, ikinci senesindeki haline geri getirebiliyoruz. Bu da bağımsız yaşayamayan, başkalarının yardımıyla yatakta dönebilen, beslenebilen bir hastanın yeniden eski sağlıklı günlerine yakın haline kavuşması, yeniden mesleğine ve iş hayatına dönebilmesi anlamına geliyor.”